01 Mayıs 2024 - Çarşamba

Şu anda buradasınız: / DÜNYA HAYATINA ZÜHD İLE BAKMAK
DÜNYA HAYATINA ZÜHD İLE BAKMAK

DÜNYA HAYATINA ZÜHD İLE BAKMAK MELİKE KÖSE

Arapça “de-ni-ye” kökünden gelen dunyā دنياء “aşağıda veya beri tarafta olan şey, yeryüzü” sözcüğünden alıntıdır. Bazı kaynaklarda “yakın olmak” manasına geldiği de yazmaktadır. Peki, biz dünyayı ne kadar aşağıda tutuyoruz ya da dünyaya ne kadar yakınız?
Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmesi ve ağzından çıkaracağı her kelimeyi Hakk’ın süzgecinden geçirip söylemesi gereken Müslümanların bilinçsiz davranışlar sergilediği konulardan biri de şüphesiz ki dünya sevgisi ve hırsıdır.
Rabbimiz dünya hayatını ve ölümü yaratmasındaki sebebi bizlere Mülk Suresi’nde şu şekilde açıklıyor: “Allah sizin hanginizin daha güzel amel sahibi olduğunuzu denemek için ölümü ve hayatı yaratandır.”1
İmtihan vesilesi ile gönderilmiş olduğumuz bu dünyada elbette başıboş bırakılmış değiliz. Bizim bu dünyadaki durumumuz otobüsle uzun bir yolculuğa çıkıp mola esnasında, bir dinlenme tesisinde istirahat edip devam edeceği yol için hazırlanması gereken yolcuya benzer. Eğer biz bu dinlenme esnasında kalan yolculuğumuz için hazırlanmak yerine, dinlenme tesisinin temizliği, badanası, boyası, tamiri gibi işlerle uğraşırsak; hareket saatimiz geldiğinde alelacele otobüse atlarız.
Verilen misal üzerinden düşünürsek, her kim de ahiret yolculuğu için azık toplayıp hazırlanmak yerine dünyanın imarıyla uğraşırsa, yanına yorgunluktan başka bir şey kalmaz. Bu gerçek geçmişten günümüze dek değişmeyen ve değişmeyecek olan bir gerçektir. Tüm eylemlerimizde örnek almamız gereken Allah Resulü (sas) ve muhterem ashabı da bu konunun bir hayli farkındaydılar. İbn-i Ömer şöyle dedi: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem benim iki omuzumu tuttu ve “Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol” buyurdu.2 Allah Resulü (sas), İbn-i Ömer’e dünyada bir garip, bir yolcu gibi yaşamayı öğütlerken dünyaya ve insanlara çok bağlanıp kalmamasını, dünyayı ebedi bir vatan gibi görmemesini, insanlarla çok fazla iç içe olmamasını tavsiye etmiş oluyordu. Anlaşılacağı üzere bir garip gibi veya bir yolcu gibi olan kimsenin, başkalarına karşı hasedi, kini, düşmanlığı, kavgası, kötü düşünce ve davranışları olmaz. Bütün bunlar, halk ile çok iç içe olmanın ve dünyaya aşırı derecede meyledip gönül bağlamanın sonucudur. O halde insan bunlardan kendini koruyabilmek için tedbirler almalıdır. Ne yazık ki günümüz insanları dünyayı putlaştırmış ve ölümü unutmuşlar, kendilerini yaratana secde etmeyi dahi akıllarından geçirmemektedirler.
Dünya sevgisi ve hırsı, Allah’ın rızasına ulaşmak için ilerleyen kimsenin önünde duran temel engellerdendir. Dünya süslenmiş, çirkin yüzünü bizden gizlemiş ve tuzaklarını kurmuştur. Bu tuzaklardan ancak Allah’ın rahmeti ile kurtulunabilir fakat O’nun rahmetine ulaşmak isteyenlerin” sayısı çok azdır.
Allah (cc) “Kadınlar, evlatlar, kantar kantar altın ve gümüş, besili atlar, hayvanlar ve ekinlerden oluşan şehvetlerin sevgisi insanlara süslü gösterildi. Bu, dünya hayatının (kendinden faydalanılan geçici) metaıdır. (Ebedî ve hakiki nimetlerin olduğu) güzel dönüş, Allah katındadır.”3 buyurmaktadır. Bu ayette insanları cezbedecek ve nefislerini kabartacak şeyler sıralanmış, insanlara süslü gösterildiği söylenmektedir, yani hakikatte süslü de değillerdir. Ayet-i kerimelerin burada temas ettiği bütün sevimli zevkler ve bunlara benzer diğer zevkler ve arzular normal hayatın güzellikleridir. Bunlar ne yüce bir hayatın ne de engin ufukların güzellikleridir. Yakın olan bu yeryüzünün güzellikleri… Bunlardan daha iyisini arzu edenlere gelince onlara nimet Allah katındandır. O nimetler daha iyidir; zira insanın nefsini yükseltir ve onu arzu ve isteklere boğulmaktan, göklere yükselmesine engel olacak ve onu yere çakılmaktan kurtaracaktır. Daha iyisini arzu edenlere Allah katındaki güzellikler daha hayırlıdır. Bunlar aynı zamanda söz konusu arzuların yerini de doldurur.
Allah katındaki güzelliklerin bir kısmı diğer ayette bizlere şu şekilde haber verilmektedir: “De ki: “Size bundan daha hayırlısını haber vereyim mi? Takva sahipleri için Rablerinin katında, altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. Tertemiz eşler ve Allah’ın rızası da vardır. Allah, kullarını görendir.”4 Rabbimizin vadettiği bu tertemiz ve nezih olan güzellikler, dünya güzelliklerinin hepsini tam olarak karşılar. Onları geride bırakır. Eğer onların dünya güzellikleri verimli bir tarla ise, ahirette altlarında ırmakların aktığı mükemmel Cennetler vardır. Bunun da ötesinde onlar sonsuzdur. Kendileri de orada sonsuza dek kalacaklardır. Süresi sınırlı olan tarlalar gibi değildir. Şayet dünya güzellikleri kadınlar ve çocuklar ise ahirette el değmemiş eşler vardır. Bu hanımların tertemiz olmaları dünya hayatındaki arzulara karşı daha üstün ve daha faziletli olmalarını ifade eder. Otlağa salınmış atlar, evcil hayvanlar -deve, sığır, koyun- kantarlarca yığılmış altın ve gümüşe gelince, bunlar dünyanın asıl güzelliklerine erişmek için birer vasıtadır. Ahiret nimetlerinde ise, amaçlara ulaşmak için vasıtalara ihtiyaç yoktur. Sonra orada tüm güzelliklerden değerli bir şey var. Orada “Allah’ın hoşnutluğu var” hem dünya hayatına hem de ahiret hayatına denk olan ondan daha da değerli olan, Allah’ın rızası var. Kelimenin kapsadığı bütün sıcaklık ve yine kelimenin ihtiva ettiği tüm merhametiyle Allah’ın hoşnutluğu.. Ayet-i kerime daha sonra bu kulların niteliklerinden söz eder. Takva sahiplerinin Rabblerine karşı tutumları, onunla Allah’ın rızasına kavuştukları tavırlarını göz önüne serer. Takva sahibi olmak içinse yapmamız gereken şeylerin en önemlisi Rabbimizin elçisinin yolundan gitmektir. Onun tavsiye ettiği gibi sık sık ağızların tadını kaçıran ölüm hatırlanmalı, dünya ve ahiretin azabından Allah’a sığınılmalıdır. Zira kalpler paslanır ve eğer bu kalp Rasulullah’ın (sas) tavsiyelerini uygulayarak tedavi edilmezse, bu pas gittikçe artarak siyaha dönüşür. Kalbi siyahlaştıran şeylerden biri de onun dünyaya olan sevgisi ve günahlardan titizlikle sakınmaksızın dünyaya tutulmaktır. Çünkü kimin kalbine dünya sevgisi girerse Allah korkusunu yitirir ve helâl, haram demeden mal toplamaya çalışır. Bu malı toplarken de hem helâl ve haramı ayırt etme duygusu hem de Rabbine karşı olan hayâsı kalkar. Hiçbir işinde Rabbinin rızasını gözetmemeye başlar. Dünya sevgisi, kalbi tıpkı sirkenin balı bozduğu gibi bozar. Bozulan bir kalbin sahibi de Allah’ı unutur, Allah’ı unutanı Allah da unutur.5
Dünya hayatını ilâhlaştıran ve körü körüne bağlanan bir kimse aynı zamanda münafıklık alametlerinden birini de üzerinde taşımış olur. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de sayılan münafıkların özelliklerinden bir tanesi de dünya hayatına tutkuyla bağlı olmaları, “Bu dünya hayatı, bir eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Asıl (yaşanılacak ve ebedî olan) ahiret hayatıdır. Keşke bilselerdi.”6 ayetindeki gerçeğin dışına çıkmalarıdır. “Onlar ki; dünya hayatını ahirete tercih eder...”7 ve bundan ötürüdür ki onlar kendilerinin zalimi olmuşlardır. Münafıklar dünya hayatını ahirete tercih ettikleri gibi dünya hayatının da geçici olduğunu anlamazlar. “Dediler ki: “(Her şey) yalnızca dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve diriliriz. Bizi, ancak zaman helak etmektedir.” Onların buna dair hiçbir bilgileri yoktur. Yalnızca zannetmektelerdir.”8 Dünya hayatı hakkında da sürekli hoşa gidecek sözler söyleyip insanları manipüle ederler. “İnsanlardan öylesi vardır ki; dünya hayatına dair söyledikleri senin hoşuna gider/sözleriyle seni etkiler. O, kalbinde olanın (iyilik, güzellik, ıslah) olduğuna dair 
Allah’ı şahit tutar. Oysa o, düşmanın en beter olanıdır.”9
Dünya sevgisinin maddi manevi birçok zararı vardır. Bu zararların bazılarını şöyle sıralayabiliriz;
- Ahireti unutturur.
- Biriktirmeyi sevdirir.
- İlla da zengin olmayı hedefler.
- Cimrileştirir.
- Toplumdan uzaklaştırır.
- Lüks bir yaşamı cazip kılar.
- İsrafın önünü açar.
- Nefsin isteklerine kulak verdirir.
- Azgınlaştırır.
- İnsanlara kötü örnek oldurur.
- Yardımlaşmayı unutturabilir.10
“Dünya ahiretin tarlasıdır.” buyruğuna binaen buranın ahiret yanındaki değersizliğini sürekli hatırlamalı, tarlamıza iyilik ve güzellikler ekerek biçeceğimiz günü beklemeliyiz.
Dünyayı yaratan Rabbimizin gözünde buranın imtihan vesilesi olma dışında herhangi bir ayrıcalığı yoktur. Muhammed b. Amr’dan (ra) rivayetle Rasulullah (sas) şöyle buyurmuştur; “Eğer Allah katında dünyanın bir sivrisineğin kanadı kadar değeri bulunsaydı, Allah ondan bir kâfire asla tek bir yudum su içirmezdi.”11
Dünya basittir ve dünya sevgisi insanı basitleştirir. Dünya sevgisi gözünü kör etmiş olan insan bazen Allah’ın azap ve imtihan etmek için göndermiş olduğu bir şeyi nimet zanneder ve kendi helâkına sevinir. Allah helâk olsun diye mal verir, insan kendi celladına sevinir.
Dünya hakir ve alçaktır. Türevlerinden biri “denaat” olan dünya “alçak ve kalitesiz olan” anlamlarına gelir. Kalitesiz şeye körü körüne bağlanan kimse kendisini de basitleştirmiş olur. Bunun aksine ilim ehli olup doğru şeye gönül veren, her nimette Allah’ı hatırlayıp şükürlerini eksiksiz eda eden muttakiler ise bu basitliğin bilincinde olup, dünya hayatına bağlananlara “Yazıklar olsun size!” diye haykırırlar.
Kur’an’ın ilk muhatapları olan sahabelerin de dünyaya bakışları tıpkı bu şekilde olmuştur. Bu konu hakkında şu kıssaları örnek verebiliriz;
Bir gün Hz. Osman yanına bir köleyi çağırır. Ve ona bir tomar altın verip ağacın altındaki bir adama yollar. Der ki “Eğer şu altınları ağacın altındaki adama kabul ettirebilirsen ben de seni azad ederim.” Köle içinden kim bu kadar altını reddeder ki diye sevinip ağacın altında uzanan ve hiç tanımadığı adama doğru yönelir. Adam uyumaktadır, köle bir süre onun uyanmasını bekler. Adam uyandıktan sonra kendinden emin bir şekilde başından geçenleri ve bu altınları kabul etmesi gerektiğini anlatır. Adam kabul etmeyip fikrinde ısrar edince köle şöyle der “Eğer bu altınları alırsan ben özgürlüğüme kavuşacağım, sen de cehennemden uzuvlarını azad etmiş olacaksın.” Köle karşısındaki adamın kim olduğunu bilmiyordu fakat Osman köleyi gönderdiği kişiyi biliyordu. Ağacın altındaki o adam Ebu Zerr el-Ğıfari’ydi. Ebu Zerr kölenin ısrarları üzerine şöyle söyler “Ey köle! Eğer ben bu altınları alırsam senin özgürlüğe kavuşacağın doğrudur. Ve yine doğrudur ki bu peşinden büyük ecirler getirir. Ama bu sefer ben köle olurum. Hem de sen Osman gibi hayırlı bir adamın kölesiyken ben dünyanın kölesi olurum.” Bu takva abidesi sözleri duyan köle ise dönüp gider.
Bizim de dünyaya Ebu Zerr gibi bakmamız lazım ki aynı cenneti hak edebilelim. Unutmamalıyız ki dünya kıymetsiz, Müslüman kıymetli. Hepimiz biliriz ki kıymetsiz olan kıymetli olanı harcayamaz, fakat ne yazık ki bugün harcar hâle geldi. Allahu Teala bize ayetlerinde dünyanın geçici metaalarını sayıp, ardından altlarından ırmakların aktığı cennetin bunlardan kat kat daha hayırlı olduğunu haber vermektedir. Alimler ise bu ayetleri tefsir ederken dünya hayatındaki bütün nimetlerin ardında bir acının olduğunu söylemektedirler. Fakat cennet nimetleri böyle değildir ve sınırlı/sayılı olan şeylerden daha hayırlıdır, arkasında acı bırakmaz, bıktırmaz.
Yine biz biliriz ki kimin dünyaya karşı bağlılığı az olursa o hem dünyada kurtulur hem de ahirette kurtulur. Selman b. Farisi, Medain’e vali olarak atanır. Tabii o bugünkü makam sahipleri gibi değildir, elinde avucunda ihtiyacından fazlası bulunmaz. Bir gün şehri büyük bir sel basar. Herkes deve, koyun, para gibi malları toplamak için bir yere hücum eder. O sel onların hepsini oracıkta alır, götürür. Selman bir vali olmasına rağmen kendisini ayakta tutacak kadar yiyecek ve içecek alıp azığını omzuna yükler ve yüksek bir tepeye çıkar. Ve şöyle seslenir; “Ey Medain halkı! Gördünüz mü? Dünyada malı az olan hem dünyada kurtuluyor hem de ahirette.”
Allah Resulü (sas) bir hadisinde şöyle buyurur; “Şüphesiz her ümmetin bir fitnesi vardır. Benim ümmetimin fitnesi (imtihan vesilesi) de maldır.”12 Rasulullah (sas) her fırsatta ashabını bu fitneye karşı uyarmıştır. Cizyeleri toplamak için itiş kakış koşuşan ashabına “Ben sizin fakirleşmenizden değil, bizden öncekilere açılıp serildiği gibi dünya hazinelerinin sizin önünüze açılıp sizin de onlar için rekabet etmenizden korkuyorum.” demiştir. Ne yazık ki bugünün fakiri bile zengindir. Geçmişe dönüp baktığımızda fakir olarak adlandırılanların bir ekmek ve tuz bulmaktan bile aciz olduklarını görmekteyiz.
Şu ahir zamanda Allah, tercihlerini görmek için kullarına bir fitne olarak dünyanın kapısını açmıştır. Dünya nimetleri artıkça hırs artmış ve cinayetler dahi çoğalmıştır. Bundan dolayı bilmeliyiz ki uzun vadeli planlar yapıp hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak bu çağın en büyük fitnelerinden biridir. Bu fitnenin ortasında Müslümanlar olarak her şeyden önce kendimizi sorgulamalı, birbirimize sürekli iyiyi emretmeli ve dünyaya gelme amacımızı hatırlamalıyız. Bütün donatıldığımız nimet ve imkânlardan sonra kısacık ömrümüzü geçici birtakım hevesler uğruna harcamamalıyız. Tüm ekonomik sıkıntıların da bollukların da her şeyin tasarrufunu elinde bulunduran Allah’tan geldiğini hatrımızdan çıkarmamalı, bize imtihan olarak verilen şeyleri ödül saymamalıyız. Sayısız nimetlerin asıl sahibi olmadığımızı, elimizden alındığında geri almaktan aciz olduğumuzu göz önünde bulundurmalıyız. Buranın azığımızı doldurmak için yaratılan fani bir hayat olduğunu ve asıl hayatın buranın bitiminde başlayacağını bilmeliyiz. “Sonra kuşku yok ki bunun ardından öleceksiniz.”13
Mülk 2
Buhârî, Rikak 3
Al-i İmran, 14.
Al-i İmran, 15.
Tevbe, 67.
Ankebut, 64.
İbrahim, 3.
Casiye 24
Bakara 204
Feyzullah Birışık, Alah Verdiklerini Geri İstiyor (Kalbe Zarar Veren Etkenlerden Dünya Sevgisi), s:169.
Tirmizi, Zühd 13
Tirmizî, Zühd 26
Mu’minun, 15.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul